Arkadaşlarımız Kevser ve Yasin ile birlikte sekiz günlük çok keyifli, dolu dolu bir Paris gezisi yaptık. Başlarda tüm tatilimizi Paris'de geçirmek uzunmuş gibi geldi ancak şehirde o kadar fazla görülmesi gereken yer vardı ki gezimizin sonunda iyi ki sadece Paris'e gitmişiz dedik.
Paris'de konaklama işini airbnb üzerinden hallettik. Kaldığımız yerden de, ev sahibinden de çok memnun kaldık. Ev sahibemiz bize gidilmesi gereken yerlere nasıl ulaşabileceğimizi, nereden alışveriş yapabileceğimizi, metro ve otobüs duraklarının yerlerini, nasıl taksi ayarlayabileceğimizi, yani ilk gidişte gerekli olan her şeyi bizi evde karşıladığında tek tek anlattı ve Paris maceramız başladı.
İlk gün yol yorgunluğumuz olsa da yerleştikten hemen sonra kendimizi dışarı attık ve öncelikli olarak Champs-Elysees'e gittik. Orada biraz dolaştıktan sonra Champs-Elysees'in başında bulunan Zafer Takı'nı gördük ve yürümeye devam ederek Seine nehrine ulaşarak ilk güneşimizi buradan batırdık. En sonunda kalan son enerjimizle Eyfel Kulesine doğru yürüdük ve kuleyi ilk kez gece görmüş olduk. Harika ışıklandırması ile çok etkileyici göründüğünü söyleyebilirim.
İkinci günümüzde sabah kaldığımız yerin hemen yanında kurulan pazara gittik ve kahvaltı alışverişimizi buradan yaptık. Baget ve kuruvasanlarımızı alıp eve doğru giderken bir Türk olarak bagetlerin ucundan koparmasak olmazdı. Bu arada kuruvasanlar bir harikaydı, doymadım doyamadım diyorum. :)
Kahvaltımızın ardından sıkı yürüyüşlü ve gezmeli bir gün bizi bekliyordu. Sırası ile Moulin Rouge, Sacre Coeur, Montmatre Mezarlığı, Dali Müzesi ve Concorde Meydanı'na gittik. İçlerinden özellikle Dali Müzesi benim için çok keyifliydi.
Günün akşamında ise Kevser'in ayarladığı keyifli bir planımız vardı. Olivier Giraud'un "How to Become Parisian in One Hour?" isimli tek kişilik şovuna gittik. Paris'lileri ve Paris'e gelen turistleri anlatan çok eğlenceli bir gösteriydi.
Gösterinin ardından da Seine Nehri'ne doğru gidip güneşi yine güzelce batırmayı, aşkımızı da köprüye kilitlemeyi ihmal etmedik. Bu gezinin en hoşuma giden taraflarından biri de Paris'de güneşin Türkiye'ye göre oldukça geç batmasıydı. Bugünlerde bizde saat 20:00 civarı güneş batarken orada 21:40 gibi batıyor ve bu sayede gündüz gözü ile yapılacak bir çok aktiviteyi rahatça sığdırabiliyorsunuz.
Ve artık üçüncü günde Eyfel Kulesi'ni gündüz gözü ile görmenin zamanı gelmişti. Eyfel kulesine gitmek görmek çevresinde dolaşmak çok güzel ancak yukarısına çıkmak bana göre tam bir işkence. İki bilet satılıyor, birincisi ilk kata, ikincisi ise en tepesine çıkış için.İlk kata çıkılır ama daha yukarısına gerek yok, neden derseniz çok sıra bekleniyor. İlk kata çıkan asansöre binmek için hatırı sayılır bir süre bekledik ve çıktık, manzara gayet güzeldi ama şansımıza hava çok serin ve rüzgarlıydı. İkinci kata yani tepeye çıkmak için yeniden sıraya girdik. Sırada bir saate yakın bekledik. Çıktığımızda yorgunluktan ve üşümüş olmaktan epey canımız sıkılmıştı. Yukarısı güzel, manzarayı daha da yukarıdan görüyorsunuz ama dediğim gibi gerek yok. :)
Eyfel Kulesi macerasından sonra Seine Nehri'nde gezinti yapan teknelerden birine atladık. Bu kısım çok güzeldi. Hem ısındık, hem de oturarak gezmenin ve güneşin keyfini çıkardık. Tekne yanından geçilen yerlere ait bilgi verilmesi de gezinin artısıydı.
Sıra geldi Notre Dame, evet gez gez bitmiyor bu şehir dediğim gibi. :) Bu katedral gerçekten çok etkileyici, kesinlikle görülmesi gereken yerlerin başında.Yapımı yıllar boyunca sürmüş, ilk inşası 1160'larda başlıyor ve 1800'lere kadar farklı eklentiler ile günümüzdeki halini alıyor.
Ve geldik dördüncü güne, yani Salı gününe. Neden özellikle Salı diyorum, çünkü Salı günleri Louvre müzesi kapalı planınızı ona göre yapın. :) Planımız Louvre'a gitmekti ama kapalı olduğunu görüce hemen yeni bir plan ile D'orsay Müzesine gittik. Paris'de müze gezmek isteyip de gezemeyecek değiliz herhalde, şehirde 60'ın üzerinde müze varmış siz düşünün. :)
Çok keyifliydi gezmesi, beni sabah bırakın akşama alın buradan öyle bir yer, zaten öyle de yaptık, akşama kadar gezdik. Van Gogh eserlerini dünya gözü ile gördük ve müzeyi kapatıp çıktık.
Beşinci günümüzün ilk durağı ise bir modern sanat müzesi olan Centre Pompidou oldu.
Öğleden sonra ise Picasso'nun 5000'i aşkın eserinin yer aldığı Picasso Müzesi'ne gittik. Böylece Dali ve Van Gogh ardından Picasso'nun eserlerini de dünya gözü ile görmüş olduk. :)
Altıncı gün ekip olarak artık oldukça yorgun hissettiğimiz için biraz daha düşük bir tempoya geçtik ve tek bir plan yaparak sadece "Cite des Sciences et de I'Industrie" Bilim Müzesi'ne gittik.
Bu müze içinde bir çok farklı bilim kolları hakkında bölümler bulunuyor. Yaşlısından gencine herkesin ziyaret ettiği bu müze insana bilimin kapılarını açıyor, bilgi veriyor, deneyler yaptırıyor, öğretiyor ve bu sırada çok keyifli vakit geçirtiyor, en azından bizim için öyle oldu.
Yedinci gün çocuklar gibi şendik, en eğlenceli günümüzdü çünkü Disneyland'e gittik. Şansımıza hava da süper oldu.
Daha önce Los Angeles'da Hollywood Studios'a gitmiştik ve çok eğlenmiştik, hatta Deniz ile birlikte geçirdiğimiz en güzel gün diye arada hatırlarız. Buradaki Disneyland oraya göre teknoloji açısından biraz eski ve o kadar güncel de değil ama yine de çok eğlenceli. İnsanın mutlu olması için ortamda bulunmak bile yetiyor o derece yani, en azından bizim gibi biraz çocuk ruhlu olanlar için. :)
Geldik son güne. Son günümüzü sadece Louvre müzesine ayırdık. Çok güzel bir müzeydi tabi ki bir günde her yeri gezmek mümkün olmuyor, tavsiyem görmek istediğiniz öncelikli alanları belirleyip ona göre gezmeniz iyi olacaktır.
Louvre'dan çıktıktan sonra Seine nehri etrafında dolaştık. Şehrin dokusu çok güzel. Nehrin etrafındaki tüm binalar bölgenin konseptini tamamlayan bir bütünün parçası gibi. Akşam vakitlerinde genelde burada insanlar oturup birlikte vakit geçiriyorlar, oldukça romantik olduğunu söyleyebilirim.:)
Bizim gezimiz böyleydi, dopdolu ve arkadaşlarımız ile çok keyifli geçti. Paris'i yeniden gitmeyi, görmeyi, belki daha sakin gezmeyi isteyeceğim bir şehir olarak yazdım bir kenara.